Postmodern Açılımlar Olarak İslamcı Şiir ve Yeraltı Şiiri
Hasan Bülent Kahraman’ın “Türk Şiiri Modernizm Şiir” (2000) kitabından ufak bir parça. Yeraltı dediği şeyi siz “deney” olarak okuyun. Gerisi zaten 21. yüzyıl başlarken olan biteni kısaca özetliyor. Bugün kendine “İslamcı Şair” diyen var mı bilmiyorum ama çoğu şey “aramızdan çekilip giden muhbir postmodernizm” ile anlamlı olmakta…
1) Postmodernizmin kurucu öğelerinden birisi, yüksek kültürle kitle kültürü arasındaki sınırları ortadan kaldırmasıdır. Dolayısıyla bu şiir, hızla tüketilmeye yönelik, kitle kültürüne açık uçlu bir şiirdir. Özellikle yeraltı şiirinde bu özellik göze çarpmaktadır.
2) Postmodernizmin İslami şiirde de kendisini gösteren, bir ikinci özelligi, Maffesoli’nin tanımıyla bir tür kabile ruhu (tribalism) yaratmaya çalışıyor olmasıdır. Bu, İslami şiirde göze çarpan ve onun temel kısıtlamasını meydana getiren bir husustur.
3) Postmodernizmin bir diğer oğesi ütopyadan yoksun olması,toplum mühendisliğini dışlaması, “gelecek güzel günler”den hiç söz açmamasıdır. İslami şiir bir ölçüde, fakat yeraltı şiiri geniş ölçüde bu gerçegi benimsemiştir.
4) Modernist söylem ilerleme ve mantık kavramlarına yaslanırken postmodernist söylem gücünü aykırılık ve belirsizlik ilkelerinden alır. Özellikle yeraltı şiirinde bu özellik sonuna kadar geçerlidir. Şiirin ana amacı aykırılık ve şaşırtmadır. Hatta, zaman zaman gerçeküstücü zorlamalara açık olan yanında da, o anlayışın ‘harikulade’ kavramına yüklediği anlamla özdeş sayılabilecek ve ondan türemiş gibi duran bir aykırılığı ve şaşırtıcı etkisi vardır.
Bu nedenle bu şiir modernist mantığın dışladığı ‘romans’ olgusuna açıktır.
(5) Modernizm, Porthogesi’nin sozıeriyıe “onceki küıtüre karşı duyuıan bir ‘Oedipus Kompleksi’nden türer ve onunla yüzleşmeme konusunda garip bir saplantıya sahiptir.
Postmodernizm devşirmeci (eklektik) anlayışı içinde hiç bir şeyi kendisine yabancı görmez. Gerek isıami şiir, gerekse yeraltı şiiri bu yaklaşımı benimsemiştir. Yeraltı şiiri, teknik yönden tüm zayıflıklarına ve henüz kendisini yeterince kivamlandırmamış olmasına karşın, geçmiş edebiyata yönelmekten kaçmamakta, hiç değilse bunun önemini yadsımamaktadır. Bu tavır İslami şiir için zaten bir varoluş ilkesi gibidir.
(6) Modernizmin, Derrida’nın yaklaşımıyla, ikili karşıtlıklar (binary oppositions) üstüne oturmuş olmasına karşın, postmodernizm, normlara yüklenmiş bu çatışma dizgesini yadsımıştır.
Akıl-delilik, toplum-doğa… gibi kavram çiftleri soz konusu oldugunda postmodernizm, modernizmin sahip çıktıklarını reddederek işe başlar. Yeraltı edebiyatı sistem dışılığı kabul etmesiyle, islamcı şiir bir merkezi yetke ilkesine karşı çıkmasıyla aynı noktada ve aynı özellik içinde buluşurlar. Bütün bu koşullar, tarih içinde birbirinden farklı önemli dönüm noktalarına sahip olmasına karşın, Cumhuriyet şiirinin, 1980-1990 arasında ilginç bir gelişme daha gerçekleştirdiğini göstermektedir. Daha önce yaşanmIş olanlarla şimdi geliştirilmekte olan yaklaşım arasındaki en temel fark, bu şiirin yani 1980 sonrası şiirinin belki bir sistemi aşmaya çalışması nedeniyle henüz yeterince irdelenmemiş oluşudur. Daha doğru bir deyişle, bu şiire yönelik bir kavramlaştırmaya bugüne dek gidilmemiştir. Oysa, gerek 1. gerekse 2. Yeni’de üretilen şiir kısa sürede yoğun ilgi devşirmiş, güçlü tartışmalara konu olmuştur.
Bunun şimdilerde yapılıyor olmaması ise, belki modernizmden postmodernizme geçişin ilginç ve üstünde durulması gereken bir göstergesidir.