Bilginin Trajedisi
P. Virilio Enformasyon Bombası‘nı 1998’de yazdı. 2003 yılında Metis çevirdi. Kitap yazıldığında İnternet ve reklamcılığın ilk bileşimi olan MiniTel Fransa ve Avrupa’da çoktan bugün içinde yaşadığımız dünyayı biçimlendirmiş, 1998 yılında Japonya’da bugün oyun ve sosyal medya fenomenlerinden çok önce Nasubi (Hamatsu Tomoaki) bir odada yalnız, çıplak şekilde canlı yayında hayatta kalma “oyununu” (temel olarak bugün Twitch’in, Onlyfans’ın vb. milyonlarca insana yaptırdığını) 335 gün boyunca yapmıştı -hem de iki kez.
Her siyasal devrim bir dramdır, ama geleceği haber verilen bir teknik devrim bir dramdan daha fazla bir şeydir. Bilginin trajedisidir, bireysel ve kolektif bilgilerin Babil Kulesi’ndeki diller gibi birbirine karışmasıdır.
Esopos’un dili gibi Internet de, olabileceğin hem en iyisi hem de en kötüsüdür. Bir yandan sınırsız bir iletişimin ilerlemesidir. Diğer yandan bir faciadır, sanal yolculuğun Titanic’i ile buzdağının bir gün mutlaka gerçekleşecek olan karşılaşması.
Tıpkı “Tarih’in sonu” gibi Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan bir “tekno-bilgisel” yanılsamanın meyvesi olan bu Internet ağının sibernetiği aslında bir teknikten ziyade bir sistemdir. Bu, stratejik bir iletişim tekno-sistemidir. Bu tekno sistemin beraberindeki sistemsel risk, küreselleşmenin gerçekleşmesi halinde, yol açtığı zararları bir zincirleme reaksiyona dönüştürecektir.
Bugün kısa zaman önce görülen Asya krizinin bölgesel olup olmadığı konusunda fikir yürütmek gereksiz. Eğer finans piyasasının sibernetiği etkin bir biçimde küreselleşmiş olsaydı, 1997 sonbaharında yaşanan bu kriz gezegenin tümüne yayılacak ve tam bir ekonomik faciaya yol açacaktı.
Böylece, atom bombasından ve kırk yıl süren genel bir nükleer caydırmadan sonra bir enformasyon bombası patlamıştır. Bu bomba nedeniyle yakın zaman içinde yeni bir caydırma, bu kez toplumsal bir caydırma söz konusu olacaktır. Ulusların toplumsal çekirdeğinin aşın ısınmasını, hatta yarılmasını engelleme amaçlı “otomatik akım kesiciler” kullanılacaktır.
Gerçekten de, telekomünikasyonun gerçek zamanlı küreselleşmesiyle birlikte -ki Internet bu durumun vahşi bir modelidir- enformasyon devrimi bir sistemli ihbarcılık devrimi haline gelmektedir. Ortaya söylentiler ve kuşkulardan oluşan bir panik fenomeni çıkmakta, bu fenomen “hakikat”in ve dolayısıyla basın özgürlüğünün temelindeki meslek ahlakını yıkmaktadır. Bu durum lnternetin Clinton / Lewinsky davasındaki rolünde de görülmüştür: beyan veya ihbar edilen olguların hakikati hakkında şüpheler, haber kaynaklarının ve dolayısıyla kamuoyunun manipüle edilmesinin kontrolsüz şekilde artması. Bu öncü işaretler gerçek enformasyon devriminin aslında sanal dezenformasyon devrimi olduğunu, şuandaki tarihe gerçekten etki eden bir devrim olduğunu göstermektedir.
Maddenin bileşenlerinin radyoaktifliği gibi enformasyonun bileşenlerinin interaktifliği de sessiz bir şekilde yayılarak çeşitli zararlara yol açmakta, genel bir kirlenmeye doğru gitmektedir.
Gerçek zamanda faaliyet gösteren ve birbirlerine etki eden aktörler, sibernetik telekomünikasyon devriminin tele-aktörleri belli bir ritmi harekete geçirmişlerdir. Bu teknik tempo, ülkelerin ve toplumların yerel zamanının tarihsel önemine egemen olmuştur. Bu durum yalnızca bir dünyasal zamanın lehine çalışmaktadır. Bu dünyasal zaman artık ulusların tarihine değil, bir EVRENSEL ZAMAN POLİTİKASI soyutlamasına aittir. Enformasyon savaşı ilanı durumunda devreye girecek olan bazı genelkurmaylar dışında hiçbir siyasal temsilci bu politikadan sorumlu değildir.
GEÇMİŞ, ŞİMDİ, GELECEK şeklindeki eskiye ait üçlü süre sınıflandırmasının yerine bugün tele-varoluşun anındalığı geçmektedir. Bu durum yeni bir YÜZEY tipiyle, şeylerin değil, olayların yüzeyiyle de yakından ilgilidir. Bu bağlamda dördüncü zamansal boyut üçüncü zamansal boyutun yerini almaktadır: Maddi hacim “etkin varoluş” gibi bir geometrik değeri kaybetmekte, “tele-varoluş” sayesinde olguların doğallığına galebe çalan görsel-işitsel bir hacim çıkmaktadır ortaya. Yeni bir türün ortaya çıkışı demek olan bu olgu, analog sinyallerin anında yayınları ve alınışlarının gücü sayesindedayatmaktadır kendini. Enformasyonu oluşturan verilerin zamansal sıkışmasıyla gerçekleşen bu durum yakında analog değil, sayısal sinyallerle sağlanacaktır.
Böylece artık ön plana çıkarılan şey mekân değil zamandır. Bu zaman eskinin tarihinin uzun vadelerinin zamanı değil, ışığın ve ışık hızının zamanıdır, insanlık tarihini belirlemesi beklenen kozmolojik sabittir.
Eskiden gerçek mekânın yüzeyinin algısını belirleyen üç geometrik boyutun yanına bugün bir de maddenin üçüncü boyutu eklenmektedir: “Kütle” ve “enerji”den sonra “enformasyon” da gerçeklik tarihine girmiştir; tele-gözetim ve ortam kontrolü sayesinde şeylerin ve yerlerin gerçek varoluşunun bir kopyasını üretmektedir.
Burada söz konusu olan şey Rönesans döneminin optik varoluşunun perspektifi ile elektro-optik tele-varoluşun SANAL perspektifinin birbirleriyle karşı karşıya getirilmemesidir.
Telekomünikasyonun gerçek zaman perspektifi yukarıda andığımız her iki perspektifi bir araya getirerek bir “alan etkisi” yaratmaktadır. Burada güncel olan ile sanal olan, tıpkı Hi-Fi sisteminin bas ve tiz sesleri bir araya getirerek yarattığı “ses etkisine” benzeyen yeni bir YÜZEY türü yaratmaktadır.
Bu enformasyon sesli ve görseldir; ancak bilgisayara bağlı olarak kullanılan bir eldiven sayesinde ona dokunmak, yakın zamanda icat edilen dijital kimyasal alıcılar sayesinde onu koklamak da mümkündür.
Geçmişte stereofonik ve stereoskopik olan görsel-işitsel TEMSİL artık hem hızlandırılmış hem de artırılmış bir gerçekliğin SUNUMU gibi bir noktaya gelmiştir. Belirli bir ufuk çizgisi olmayan bu dünyanın “stereo-gerçekliği” içinde, uzaktaki ufuk çizgisi yerini ekranın çerçevesine terk etmektedir.
Bilgisayarın ve görüntü kaskının kare şeklindeki ufku tıpkı bazı gözlüklerde olduğu gibi nihai “hacmi” sunmaktadır. Yalnızca çıplak gözle algılanabilen şeylerin değil, güncel görüntü ile sanal görüntünün anında üst üste konulmasının hacmini sunmaktadır.
Tıpkı holografik hacim gibi belli bir yere bağlı olmayan bu algı, algılanabilen her tür gerçekliği artırmaktadır. Bunu yaparken de gerçekliği, çeşitli enformasyon sinyallerini taşıyan elektro-manyetik dalgaların yayılımının sınır hızına ulaşacak kadar hızlandırmaktadır.
Eskiden sağ ve sol karşıtlığının yarattığı geometrik mesafenin yarattığı çatışma söz konusuyken şimdi bunun yerine gerçek zaman perspektifinin stereoskopik simetri ekseni geçiyor. Halihazırdaki her gerçekliğin dalgalar aracılığıyla yayılması nedeniyle tarihsel zaman ve ulusların kültürü köklü değişiklikler geçiriyor.
Galileo’nun TELESKOPU ve gerçek mekanın perspektifinin icadı olmaksızın nasıl Avrupa Rönesansı’nı düşünemezsek, jeopolitik küreselleşmeyi de telekomünikasyonun elektromanyetik yayılımından doğan yeni mekansal-zamansal YÜZEY ile gerçek zaman perspektifinin birleşmesi dışında düşünemeyiz.
Buharlı, patlamalı veya elektrikli motor gibi motorların enerjiye bağlı olarak hızlandırıldıkları çağdan sonra motorların enformasyona bağlı olarak hızlandırıldıkları çağa gelmiş bulunuyoruz: bilgisayar ve yazılımın “mantıksal tümdengelim” motoru, sanal mekanın “gerçeklik” motoru, Internetin “arama motoru”. Bu arama motorundaki hesaplama hızı, otomobil motorunun turbo kompresörünün hızının, süpersonik uçağın türbinlerinin hızının yerini almıştır. Yeni telematik iletim araçlarının mutlak hızı eski ulaşım araçlarının göreli hızına üstünlük sağlamıştır. Araçların yerel hızlanması artık yerini küreselleşme yolunda ilerleyen enformasyonun vektörlerinin küresel hızlanmasına bırakmaktadır.
Dolayısıyla şunu kolayca görebiliriz ki “yersizleşme” yalnızca sanayi-sonrası işletmeleri değil, her şeyden önce GÖRÜNÜMLERİN İŞLETİLMESİNİ de etkilemektedir. Önümüzde duran büyük sibernetik optik, mesafeler üzerinden anında aktarılan görünümlerin saydamlığı sayesinde bütün dünyayı görmemizi sağlamaktadır.