Sanat ve Çalışma
Goodchild, Deleuze ve Guattari’nin “şizo-analiz“ini açımlamaya devam ediyor. Bir kaçış yüzeyi tanımlanır, Kapital ya da “kapitalizm ayrıca, tüketim ve üretim ihtiyacını yenilemek üzere kendi hayatta kalışı için kültürel ürünlerin sabit yenilenmesine gerek duyar; yersizyurtsuzlaşmanın kuantum akışlarının kaçışına izin vermelidir”. Sanat eserinin “popüler oluş” içinde konumlanışı ve kaçışı eserin kuantalanabilme, katmanlaşması ve mikro yüzeylere ya da yersiz yurtsuzlaştırma olasılığı ile değer/arzu bulur, belki de bulacaktır: Popüler kültür, arzu politikasının sahnesidir.
Deleuze ve Guattari’nin düşüncesi, gitgide daha yapay olarak üretilen bir dünyayı tanımlar. Onların “Marx-Freud” sentezi, kapitalist teknolojinin, geçmişe dönük olarak doğa, tarih ve toplum alanlarıyla birlikte var olmasını sağlamak üzere tasarlandığı bir makineler dünyasını olumlar. Bu, mekanik belirlenimciliğin değilse bile, teknolojik aklın zaferi olarak görünür. Ayrıca bu, makinesel ilişkileri her düzeye sokmaya yönelik kasıtlı bir çabadır; örneğin genetik biliminde dizginlenmemiş deney, yani organik katmanın yersizyurtsuzlaşması ve teknolojide yeniden yer-yurt edinmesi, bu düşünme biçiminin sonuçlarıdır (Guattari, 1992: 17).
Ancak, en karmaşık teknolojik yeniliklere dayanan teknolojik üretim kadar yapay olan bir başka etkinlik alanı daha vardır: sanat. Soyut, yersizyurtsuzlaşmış süreçlerin gerçekleşmesi, sanatta olduğu kadar teknolojide de kendi gerçekleşmesini bulmaz. Çünkü mekanik montaj ve estetik oluşum, dışsal ve içsel dinamizm tarafından yönetilip yönetilmediklerine göre ayırt edilebilirler. Teknoloji, erekselcidir: Dışsal amaçlara hizmet etmek için üretilir. Sanata uygun olan oluşum düzlemi, yine, bir içkinlik düzlemidir; teknolojik düzlemi yeniden soğurmak yeteneğindedir (1994: 195).
Çünkü teknik makinelere ait ürün önceden kararlaştırılırken, sanat çalışmasının ürünü, izleyici üzerindeki, önceden tahmin edilemeyen, psişik bir etkidir. Sanatın kendi ekonomisi vardır: İnsan ilişkileri ve üretim etkinlikleri için yeni değerler ve kesinlikler yaratabilir (Guattari, 1992: 1 27). Deleuze ve Guattari, teknolojik bir dünya vizyonu yerine estetik bir dünya vizyonuna salıiptir (Guattari, 1992: 1 37-64). Aynca onların düşüncesi açıkça estetik ilişkileri, doğa, tarih ve toplum alanları boyunca genişletmeye yönelmiştir. Arzu devriminin nihai amacı, “sanat yapıtı olarak yaşam”dır.
Sanat teknolojiden, madde ile olan farklı ilişkisi sayesinde ayırt edilir: Sanatta madde, tamamen işlevsel olmak yerine ifadeseldir; üretim ile tüketim arasındaki işbölümünü atlayıp geçer. Estetik bir paradigmaya göre, kültürün malzemesinin, üretim süreçlerinde oynayacakbir rolü vardır. Çünkü kültürel dünya, ifadesel göstergeler den oluşmuş, yer-yurtsal bir dünyadır, tüm önemli kararların dört duvar arasındaki bir yönetim kurulu odasında alındığı bir fabrikadan çok, tüketicinin ilgisi için rekabet eden çeşitli çekici ve itici ifadelerden oluşmuş, ekolojik bir çevreye daha yakındır.
Elbette kapital, böyle bir kültüre özgü parçalanma, çoğulculuk ve rekabetten kar edebilir; makinesel tahakküm sayesinde kültürel alan boyunca erk ilişkilerinin giderek artan yayılmasına yol açabilir. Yıne de kapital, kendisinden kaçaıı yaratıcılığın ve arzunun kuantum akışlarına bağımlıysa eğer, ücret ilişkisinden ayrı olarak, estetik bir oluşum
düzlemi üzerinde bu yeniden birleşme olasılığı kalır geriye.
Moleküler devrim, erke ait politik merkezlerin azalınasıyla sonuçlansa bile politik olınaktan ziyade kültüreldir. Çünkü tüm üretim ilişkisi türlerini istila eder – sadece kişiler arasındakileri değil, üretken makinesel süreçler ile yer-yurtlar arasındakileri de. Devrim, bir arzu türünün çoğalmasıdır: Cinsel ilişki edimi, hiyerarşik statü, başarı, ün, zenginliğin tüketimi, kapital birikimi, dinsel aşkınlık, isyan ya da ihlal etme gibi sabitler üzerinde yeniden yer-yurt edinen arzu yerine, arzu, tüm oluş tarzları halinde çeşitlenerek yayılır. Bu mikropolitik devrim, popüler kültür alanında gerçekleşir ve sadece bulaşma ile yayılabilir. Popüler filmler, müzik, görsel sanat ve moda, tümü de çeşitli yer-yurtların göstergelerini taşıyan toplumsal alana nüfuz eden ifadesel araçlardır; genel olarak kültürün bir hayvan-oluşunu ifade edebilirler. Bu arzu akışları kültür endüstrisi aracılığıyla kapital üzerinde yeniden yer-yurt edinseler bile, popüler kültür moleküler cinselliklerin, ritimler, renkler, biçemler ve kişisel tarzlar tarafından cezbedilmesini yüreklendirebilir.
Geçen kırk yılda rastlanan ve varsayımları, değerleri, aıılamları ve hatta mizahı da içeren kamusal bilinç devrimi, bu devrimin esas başarısı şimdiye dek sadece bilincin ve politikanın molekülerleşmesiolsa bile, bir kültür ‘devrimi erkine tanıklık eder.
Bu tür molekülerleşmenin sonucu olarak toplumsal ilgi, çeşitli minöritelere ya da dezavantajlı gruplara uygun gelen yerel statü düzeyinde iş görürken, gerici politika ise kamusal yükümlülükleri ve ulusal gururu vurgulamayı terk ederek kişiye özel alılfilca ve etik gurura doğru yönelir. Bilincin bu molekülerleşmesi, Doğu Avrupa’nın moleküler devrimlerince tanıklık edildiği gibi, dramatik, büyük ölçekli değişimleri engelleyemez. Mikrofaşizmlerin çeşitli esnek toplumsal bölümlerin stereotipleşmesine benzer biçimlerde çoğalmasını ve güçlenmesini de engelleyemez. Zenginlik ya da ün arzusu gibi moleküler arzularda kara delikler oluşturmak üzere hfila çoğalmaktadır.Kültürün molekülerleşmesi, toplumsal alan boyunca kapitalin yayılmasını pekiştirebilir; fakat kültürün bir devrim arzusu halinde sürüklenebilme olasılığını da açar. Çünkü eğer şu anda insanlar kendi anlam yapılarını popüler kültürden elde ediyorlarsa, erk de bu düzeyde iş görür ve bu mevkideki angajman aracılığıyla mikropolitik devrim oluşabilir. Popüler kültür, arzu politikasının sahnesidir.
Kültür ve sanatın politik değerliği, bizi tanıdık bir soruna götürür: “Hakiki sanat” ile moda arasında ayrım yapmak olası mıdır ya da makul müdür? Bu tür bir ayrım, “yüksek kültür” ile “popüler kültür” arasındaki ayrımla uyuşacak mıdır? Ya da tersine, modanın ve popüler kültürün estetik oluşuma ait içkin düzlem ile örtüşmesi olası mıdır? Öyle görünüyor ki, Deleuze ve Guattari, yüksek modern sanat ile popüler kültür arasında seçkinci bir ayrım yapıyorlar; göndermelerinin sıklığı ve dağılımı, modernist estetik bir kanonla bir ölçüde uyuşur. Ayrıca egemen socius’a etkin olarak direnme işlevi gören estetik yapıt örnekleri nadir olarak ele alınır (Guattari,1992: 1 28).
Tek tek yazarların dehasına karşıt olarak, kolektif sözce özneleri ve minöriter-oluş ihtiyacı üzerinde durmaları göz önünde tutulunca, bu durum tuhaf gözüküyor. Yıne de Deleuze ve Guattari’nin yaptığı ayrım, bir kanon üzerinde yoğunlaşan molar yüksek kültür ile farklı kültler, eğilimler ve modalar üzerinde yoğunlaşan moleküler popüler kültür arasında değildir; yazarın kültürel statüsü ayrımı da değildir, ne de ürünün, anaakıma mı ait yoksa “kültsel” popülariteye mi sahip olmasıyla ilgilidir; aksine, bir kültürel ürünün bir değişmezi mi yoksa bir oluşu mu ifade ettiği meselesidir.
Tüketici kültürü içerisinde pek çok ürün, birkaç benzer türden kahraman, öykü, yıldız, ritim, biçim, renk, moda vb. üzerinde yeniden yer-yurt edinir. Pek çok pazarlanabilir ürünün dışavurduğu yeryurtlar, kendi ekonomik başarılarını güvenceye almak ve güvenilir bir yatırım oluşturmak üzere tasarlanan endişe giderici bir aşinalığa sahiptir. Sonuçta bu tür değişmezler, toplumun katmanlaşmasını ve bölümlenmesini pekiştirir.
Çünkü değişmez yer-yurtlar, sadece yapabileceklerine sahiptirler; ekonomik bir temelin işleyişine uygun olan, dışsal amaçlar için birleşebilirler sadece. Ancak, mikro tüketiciler çokluğunun rezonansı, geniş ölçekli, çokuluslu endüstrilerin hayatta kalması için gerekli olurken kapitalizm ayrıca, tüketim ve üretim ihtiyacım yenilemek üzere kendi hayatta kalışı için kültürel ürünlerin sabit yenilenmesine gerek duyar; yersizyurtsuzlaşmanın kuantum akışlarının kaçışına izin vermelidir (1988: 225). Oluşları dışavuran kültürel ürünler doğrudan arzuyu etkiler ve bu yüzden toplumsal sınırları kestirmeden aşabilirler. Bir yersizyurtsuzlaşmayı, toplumsal varsayımların güncel durumundaki bir değişimi gerçekleştirirler. Onlar, arzunun arzuyu etkilemesi ve yoğun farklılığın dinamizimleridirler.