Köksap Kitap
Ali Akay’ın Kapitalizm ve Şizofreni 2. cilt çevirisi için yazdığı önsözden bir alıntı: “bir kitap bir düzenleme biçimidir ve asla bir özneye mal edilemez. Kitap bir çokluktur.” ve “Bir çokluk olan yazar, her zaman tekil bir şey üretir.” derken belki de bir edebî tür olarak Şiir’in kitapta, kitap makinesinde endam edişi için de bir okuma/yazma kılavuzu sunuyor. Köksap Şiir Kitabı, bir tekilliktir, olmalıdır, biçim ve içeriğin tekilliği – olay ufku ya da sınır-durumu…
Bu arada köksap adını verdikleri kavramın biraz daha açıklık kazanması için birtakım açıklamaların gerekli olduğuna inanıyoruz: Deleuze ve Guattari’nin köksap (Mille Plateaux / 1980 kitabının ilk yazısı 1976 yılında yayımlanmıştır). Bu yazıda ele aldıkları kitap anlayışının ne nesnesi ne de öznesi vardır, çünkü her iki kitap da değişik tarihlerde, değişik biçimlerde ve hızlarda yazılmıştır. Her kitabın yazarının içinde bulunduğu durumda düşünmüş olduğu kabul edildiğinde, bu durum içinde bulunan her epistemolojik bilgi, yazarın kendisiyle birlikte olduğundan, kitap tek bir özneye indirgenemez; indirgendiği durumlarda, bu kitabın yazarının dünya ile olan ilişkisi ve kullandığı malzemeler gözden kaçırılmış olacaktır. Toprak, jeolojik hareketlerin bile var olup olmadığı, bilinmeyen bir Tanrı’ya atfedilmiştir. Örneğin Spinoza’ya göre tözün özgürlüğünün ispatlanabilmesi için bir Tanrı’nın var edilmesi gerekmekteydi; çünkü düşünce Tanrı figürü üzerine kurulmuştu. Paradigma değiştirdiği söylenen Nietzsche için 18. yy. hümanizması üzerine kurulu düşüncesinin insana atfedildiği söylenir. Tanrı’nın ölümü güç ilişkilerini değiştirdiği gibi yeni güç ilişkileri için de insanın ölümünü içinde taşımaktaydı. Deleuze ve Guattari için tüm düşünce iki kutupludur: Moler ve moleküler olarak algılandığında, yersizyurdsuzlaşma çizgileri yurtla, katmanlarla, parçalarla eklemlenirken kaçış çizgilerini ve yersizyurdsuzlaşma ve katmansızlaşma eylemlerini içinde taşır.
Bu eylemlerin değişik hızları geciktirme ve öne alma görüngüleriyle oluşur. Örneğin göçebelerin hız bilimi veya tarihi akışın geciktirilmesi yahut hızlandırılması eylemleri gibi. Tüm bu kopma hız ve ağırlık çizgileri ortak bir düzenlemeyi oluşturur ve yapılan, düşünülen eylemler, arzulanan makinalar (halkların arzusu: Alman halkının Hitler’i arzulayarak, seçimle başa getirmeleri gibi) bu düzenleme içinde gerçekleşir. Bu açıdan alındığında bir kitap bir düzenleme biçimidir ve asla bir özneye mal edilemez. Kitap bir çokluktur. Bir kitabın organize bir bütün olmadığı düşüncesinden hareketle, anlamsız partikülleri, saf yoğunlukları da içinde taşıdığını göz önünde bulundurursak, bir kitabın organsız bir beden olduğu söylenir. Deleuze ve Guattari‘ye göre bir kitapta aşkınlardan çok içkin süreçler, bir dayanıklılık planı vardır. Her kitabın doğası, yazılış biçimi değişik olanakların rastlaşmalarına göre ortaya çıkan bir üslubu vardır. Yazar, bir çokluk olarak, bu yönlenişi, birlikteliği kitabında ortaya koyar ve dayanıklılık planı içinde bu yönelişi seçebilir; çünkü seçimi ancak bu dayanıklılık planında, bu episteme mümkün olabilir. Bir kitap tek bir organsız beden değil, bir organsız bedenler çokluğudur. Yapısalcılık yöntemindeki imleyen-imlenen ikiliğine karşın (ki, bu özne-nesne ikiliğine tekabül eder) Deleuze ve Guattari kitabın işlevinin nerelerde birleştiğini, hangi yeğinlikleri taşıdığını, kendi organsız bedenler, diğer hangi organsız bedenleri değişikliğe uğrattığını sorunsallaştırmayı yeğler. Böylelikle kitabın iç yapısı değil, dışarı ile olan ilişkisinde makinasal düzenlemesi önem kazanır; çünkü kitabın kendisi edebi bir savaş makinası, yani soyut bir makinadır. Bu şekilde kitabın evrenselliğinden çok tekilliği önem kazanır. Bir çokluk olan yazar, her zaman tekil bir şey üretir.
(…)
Yapısal bütünlüğün içindeki öğeler arasındaki birliktelikte bu öğenin çıkarılması tüm yapıyı felce uğratmasına karşın, makinasal düzenlemenin öğeleri arasında tam bir ayrışıklık söz konusudur. Yapısal öğelerden biri çıkarıldığında tüm yapının ortadan kalkabilmesine karşın, makinasal düzenlemede herhangi bir öğenin çıkarılması bu düzenlemenin işlemesini engellemez. Örneğin Bin Yayla kitabı bu makinasal düzenleme içinde yazılmıştır. Kitap değişik katmanlardan oluşur; bu katmanlar arasındaki ayrışıklık herhangi bir bölümün çıkarılması halinde kitabın bütünlüğüne herhangi bir etki yapmayacağı gibi, okunuşunu da engellemeyecektir. Bu yüzden bir yapının içindeki çokluklar hep birleşme kurallarına indirgenmektedir. Örneğin Joyce tarzı bir yazıda bir çokluk yanılsaması yaratan “çoğul-köklü” sözcükler, aslında nesnedeki bu görünür çokluğu, gelip öznedeki birliğe bağlamakta, indirgemektedir. Burada ise tıpkı Nietszche’nin aforizmalarındaki düz çizgisel bir bilginin bütünlüğünü kırması gibi kazık-kökünü kaybeden dünyada düz çizgisel tarihin yerini çevrimsel bir ebedi dönüş’e bırakması gibi, artık özne çift-çatallanma eylemine bile girmez olur. Çift-çatallanmanın yapılmaması öznenin yok olup kaybolmasıyla ilgilidir. Öznesiz bir dünya nesnesi kadar dünyasını da kaoslaştırır. Kitap hala dünyanın imgesinin taşıdığı halde artık köke değil, kökçüğe bağlı bir kaosmoz haline girmiştir. Bu şekilde, kitap da parça parça bir bütün haline girer ve dünyanın imgesi olmaktan çıkar.
(…)
Moler ve moleküler ayrımında, çok biçimli şebekemsi karakteri ve paralel-olmayan evrim modelleriyle, moleküler olanı ön plana çıkaran köksap, bir karşı-jeneolojidir. Bu, Batı düşüncesinin köken hastalığını iyileştirebilecek bir “Ata”dan, kökenden kopuş eğilimini de taşımaktadır.