TÜKENME NOKTASINA GELMİŞ BİR İLLÜZYON
Baudrillard belki bugün NFT üzerinden dönen Sanat vs Sepet işlerinin nerede başladığını ya da neye evrilebileceğini Sanat Komplosu‘nda ele almış. Baygın şekilde okuyoruz..
Günümüzde resim sanatından söz etme konusunda çekilen büyük sıkıntının nedeni ortada resim adına görülebilecek bir şeyler bulma konusunda çekilen sıkıntıdır. Çünkü sanat denilen şeyin çoğu zaman artık bakılmak değil, görsel anlamda tüketilip, yok edilmek ve orada burada hiçbir iz bırakmadan sergilenmek amacıyla üretilen bir şeye benzediği söylenebilir.
Bir bakıma sanat, sürdürülmesi olanaksız bir hale gelen değiş tokuş sürecinin basit bir estetik ifadesidir.
Bu açıdan sanatı en güzel şekilde dile getirebilecek söylev, sanat hakkında söyleyecek hiçbir şeyi olmayandır. Sanat, nesne özelliklerine sahip olmayan bir nesneye benzetilebilir.
Oysa bir nesnenin özelliklerine sahip olmayan bir nesne, olmayan bir nesne değildir, böyle bir şey kafanızdan hiç atamadığınız, anlamsız ve inandırıcılıktan yoksun bir saplantıya benzetilebilir. Asıl sorun bu hiçbir şeye benzemeyen, bomboş, hiçbir anlama sahip olmayan şeyin nasıl ifade edildiği; o bomboş duyarsızlık evreninde bu anlamsızlığın zaman içinde bıraktığı izlerin nasıl sürülebildiği ve oyunun duyarsızlık evrenine özgü gizemli kurallara göre nasıl oynanabildiğidir.
Sanat, hiçbir zaman dünyanın olumlu ya da olumsuz görünümlerinin mekanik bir yansıması olmamış, o daha çok dünyanın özelliklerini abartarak yansıtan bir illüzyon, bir ayna olmuştur. Duyarsızlığa mahkum edilmiş bir evrende sanat bu duyarsızlığa duyarsızlık katmaktan başka bir şey yapamaz. Anlamsız imgelere, nesne olmayan nesnelere benzemekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Keza Wenders, Jarmush, Antonioni, Altman, Godard, Warhol gibi “auteur” yönetmenler yaptıkları filmlerle bu anlamsız dünyayı sorgulamakta ve anlamsız bir dünyanın daha da anlamsızlaştırılmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bunlar bizi anlamsız bir dünyanın gerçek ya da hipergerçek bir yer olduğuna inandırmaya çalışırken; Scorsese ve Greenaway’ın barok ve high tech numaralar sergiledikleri son filmlerinde hiçbir anlama sahip olmayan imgelere çılgın bir hareketlilik kazandırarak ve değişik eğilimleri bir araya getirerek yitirdiğimiz düş gücünü daha da zayıflatmaktan başka bir şey yapmadıkları görülmektedir. Tıpkı simülakrları gerçeğin kendisi sanan şu New Yorklu Simülasyonistlerin aslında resmi bir simülakr, kendi kendisine meydan okuyan bir makine sanmaları gibi.
Bad Painting, New Painting, değişik enstalasyon ve performans örneklerinde görüldüğü üzere resim sanatı kendi varlığını yadsımakta, kendi kendisiyle dalga geçmekte, resim kusmaktadır. Resim sanatı plastik, cam ve buzdan dışkılar üretmektedir. Çöplerle sergiler açmakta, onları ölümsüz kılmaya çalışmaktadır. İnsanın bunlara bakası bile gelmemektedir. Bütün bunlara bakılmak istenilmemesinin nedeniyse artık resme duyulan ilginin yitirilmiş olmasıdır. İlgilenmediğiniz bir şeye karşı tamamen duyarsız kalabilirsiniz. Bu resim sanatının artık ne resimle ne sanatla ne de gerçekten daha etkileyici bir illüzyon duygusu üretimiyle hiçbir ilişkisi kalmamıştır. Resim sanatı artık bir illüzyon sanatı olduğuna inanmadığından kendi kendinin simülasyonuna benzemekte ve aşağılanmaktadır.