14 Eylül 2019 Podcast Yayını
14 Eylül 2019 tarihinde yayınlanan ilk podcast yayınının metni aşağıda yer almaktadır.
Merhaba,
Önümüzdeki aylarda yayınlamayı umut ettiğim “Son Barbar” isimli Türkiye’de Görsel Şiir Antolojisi çerçevesinde yapacağım yayınların ilkine hoşgeldiniz. Ben, şair Serkan Işın ve bu yayını sonbarbar.com sitesinden yapıyorum.
Bu ilk bölüme kısaca Zinhar dergisinden bahsederek başlayabilirim. Çünkü Zinhar dergisi ve daha sonrasında poetikhars.com web sitesi Türkiye’de görsel şiirin sözcülüğünü yaptı. Antoloji’de yer alan bütün şairlerin görsel şiirleri bu site envanteri içindedir.
Zinhar.com ilk web sitesine kavuştuğunda yazdığım tanıtım yazısına kulak verirsek;
“Zinhar, 2003 başlarında bir internet dergisi olarak başladı yayın hayatına. Daha çok “şiir site”lerinin cıvık cıvık şiir seviciliğinden hoşlanmadığı için söylemini ve içeriğini hep yüksekte ve ötede tuttu. Olan biteni gözledi. Sözlü Kültür’den Yazılı Kültür’e evrilmeye başlayan şiiri temsil etmeye çalıştı. Deney’in imkânını internet’i mekân tutarak aramaya çalıştı. Çünkü klasik dize anlayışı içinde imkânsız bir şiir arıyordu.”
Zinhar dergisi web üzerinde yayınlanmaya başladığında kafamda “deney” ile ilgili birkaç soru vardı. Zinhar’ın matbu olarak yayınlanan ilk sayısında yer verdiği konular ve konuklar, şiirler bunu destekleyecek niteliktedir, örneğin Dünya Ses Şiirleri Antolojisi’nin yaratıcısı Rus Şair, kurator, editör, teorisyen ve akademisyen [Dmitry Bulatov] ile “Ses Şiiri ve Zaum Akımı” üzerine bir söyleşi yaptık. Ve o güne kadar Zaum nedir bilmiyorduk. Hatta bir adım ötemizde, Rusya’da 20. yüzyıl başında Batılı Modern Sanat’ın şafağına benzer bir şafak çatmıştı, ondan da pek haberli değildik. Rus Fütürizmi ve Biçimciliği deneyin ana kaynaklarından biri gibi görünmüştü bana. Bugün bile ufak bir google aramasında Zaum nedir? yazdığınızda ilk sayfada benim ufak bir yazım çıkıyor karşınıza en üst sıralarda…
Fakat ilk sayı yayınlandığında ortada henüz “görsel şiir” ifadesi yoktu. Yine de “Sözlü Kültür Yazılı Kültür ve Matbû Kültür” konusunda bir zihin açıklığı ya da arayış vardı. Ve bu arayış şiirde deney ile kendisine yol ya da yön bulacaktı. Ve benim için en can alıcı soru da orada şekillenmeye başlayacaktı: Şiirin malzemesi ne? Şiir, okurun kafasında oluşan, algısında gelişen bir şey mi yoksa kağıttaki siyah lekeler ve gramer öğeleri mi? Şiir nerede gerçekleşiyordu? Neden mısralar vardı ve neden sözlüğe bağlı olmak zorunda idi? Daha da önemlisi, şiir yapılan bir şey miydi yoksa yazılan bir şey miydi?
Bütün bu sorular, biçim ile içerik arasında, şiir ile resim arasında bir gerilime işaret ediyordu. Neden Tipografi modern resimden kovulmuştu ya da neden şiirin biçimselliği ile hafızanın ekonomisi arasında sözlü kültürün aşılamaz bir tahakkümü vardı. “fakat ya da mamafih” kelimesi bir okurun zihninde nasıl görünüyordu ve noktalama işaretleri gerçekten neden gerekliydi? Şiirin malzemesi gerçekten neydi ve şiiri şiir yapan şey gerçekten şiirin biçimi ve içeriği arasındaki o mükemmel denge ile mi belirleniyordu. Şiir kitapları neden hep aynı biçimde idi, neden endüstriyel yazı karakterleri vardı o kitaplarda ve neden okuma alışkanlıklarımızın dışında bir okuma biçimini talep etmiyordu bu içerik? Bize okulda okuma nasıl öğretiliyor ise, şiiri neden o şekilde örneğin bir gazete haberi ya da bir davetiye gibi okuyorduk?
Bu ve bunun gibi bir sürü soru, elbette özelde şairin, şiir ve iletişim konusundaki krizi ile ortaya çıktı, bunu yadsıyamam. O zamanlar sezebildiğim şey ise Şiir denilen edebî türün Sözlü Kültür ile Yazılı Kültür arasındaki uzun bir görenekten, ya da uzlaşmadan kazançlı çıktığı ve bu kazancın deneyin önündeki en büyük engellerden biri olduğu idi. Bugün o zamanlar kullandığım “konvansiyonel” ifadesi yerine “örfî” olanı kullanıyorum. Lirik ya da epik, günümüz şiirinin içinden gelen bir şairken bunca kafa karışıklığının beni görsel şiire götürmesi ise bir lanet miydi yoksa bir şans mı, bunu bilmiyorum. Elbette asla bilemeyeceğim..
Ayrıca son bir not, 2000’li yılların başında şiir / edebiyat dergileri, yıllıklar, kitaplar, ödüller vb. ile oldukça önemli ve görünüyordu. O zaman genç bir şair olarak dergileri, kitap yayınlamayı vb. önemsiyorduk evet fakat birbirimizi dergilerden tanıyıp, şiir hakkındaki lafazanlığımızı internet üzerinde de devam ettiriyorduk.
Yine de “Şiir Tarihi” dediğim büyük yapı için Yeni mecra ve yeni mesaj olarak internet, gerek teknik gerekse sosyolojik anlamda pek bir şey ifade etmiyordu, şimdi ediyor mu ondan da şüpheliyiz fakat şair için durum farklı artık, bunu görebiliyoruz.
Fakat bu yeni mecra matbu dergicilik faaliyetini yerinden edecek kadar güçlü görünüyordu bana, o zamanlar bile. 89 yılında bilgisayar ile tanışan ve ilk hata mesajını o yıllarda gören “Syntax Error?” biri olarak hem yazı, hem gösterge, hem anlam hem de hata konularının şiirin önünde yeni sorunlar olarak duracağını da biliyordum. Bir iç görü ya da önsezi olarak diyelim..
Zinhar dergisi yayın hayatına böyle kör ve topal fakat yeni mecranın heyecanı ile başladı. Daha önce matbu olarak yayınladığımız dergiler gibi değil, tam tersine internetin yarattığı içerik ve biçim öğelerinin etkisi ve büyüsü ile..Ve Görsel Şiir henüz bir sezgi ya da bir fikir bile değildi o yıllarda….
Zinhar dergisi matbu olarak yayın hayatına 5 sayı devam etti. İlk sayısı Okuyan-us yayınları desteği ile basıldı, 2. 3. ve 4. sayılar ise neredeyse evde hazırlandı. Son ve 5. sayısı ise 2005 yılında büyük katılımla ortaya çıktı.
Zinhar’ın 6. sayısı ise asla yayınlanmadan kaldı. Fakat aradan geçen 10 küsür yıl içinde fotokopi, fanzin, kendi yayını, web dergileri, sanatçı ya da şair kitapları, postada sanat, küçük baş yayıncılık vb. gibi birçok kavramın da endüstriyel şiir yayıncılığı karşısında borazanlığını yaptık; en azından bugün şairler kitaplarında ve dergiler sayfalarında görsel ya da somut ya da biçimci şiirlere yer vermekten çekinmiyorlar. Az buz bir şey değil bu..
Evet, Son Barbar’ın ilk yayının sonuna geldik ve önümüzdeki bölümde buluşmak üzere, şimdilik hoşça bakın kendinize.